Arşivler konuştukça Engin madara oluyor

Orospu Çocuğu Toplumca balık hafızalı olduk. Dün kim ne söylemiş, ne yapmış? Hemen unutuyoruz. Bu durum iletişim çağının bir cilvesi herhalde? Her taraftan o kadar yoğun bir enformasyon akışı var ki, takip etmekte zorluk çekiyoruz.

Ama Internet denilen sistemin bir hafızası da yok değil. Google'da bir araştırma yapıyorsunuz, fi tarihinde kim ne demiş? Kim ne yapmış? Hemen ortaya çıkıyor.

Şimdiki gençlerden hatırlayan kaldı mı bilinmez: Bu Engin Ardıç, bir ara STAR ve AKŞAM gazetelerinde yazardı.

1990'ların başında ise Sabah gazetesinde yazı yazar, Kanal 6 televizyonunda haber yorumları yapardı. O zamanki Sabah gazetesi şimdiki gibi iktidar yalakası değildi; liberal ve yenilikçi bir ruh taşıyordu. Kanal 6 televizyonu ise çoktan kapandı gitti. Ama bunlar şu an konumuz değil...

İşte bu Engin Ardıç, Star gazetesinde yıllar once yazdığı bir yazısında "Türkiye'de Atatürk filminin çekilemeyeceğini"anlattı. Çünkü konu dramatik değilmiş. İlginç değilmiş vs.
Hatta bu fikrini 7 Haziran 2005 tarihli Akşam gazetesindeki köşesinde tekrarladı:
Çünkü 'Atatürk filmi' diye bir şey 'bizatihi olabilemez' de ondan... Bizim ülkemizde akla geldiği şekilde bir 'Atatürk filmi' çekilemez, çekilemeyecektir. Çünkü yapılan sinema değil müsamere olacaktır. Yıllardır konulup kaldırılan bir temcit pilavıdır bu Atatürk filmi meselesi... Asla yapılamamıştır ve asla yapılamayacaktır.
(Daha sonra Can Dündar'ın çektiği 'Mustafa' filmini seyretmeye bile gerek görmeden alkış tutacaktı.. "Başardık Can, başardık" diyerek)

Diyeceksiniz ki, ne olmuş? Ne var bunda?
Halbuki aynı Engin Ardıç 2000'li yılların başında o filmi yapmaya kendisi niyetlenmiş, ama finansör olarak güvendiği Cem Uzan'ın onu satması neticesinde elleri böğründe kalmıştır. İşte bu nedenle Engin Ardıç, erişemediği ciğere "mundar" demektedir.

Bunun öyküsü de şöyle:

1 Aralık 2004 tarihinde gene Akşam gazetesinde bir röportaj bir röportaj yayınlandı. O tarihte Serdar Turgut'un himmetleriyle Engin Ardıç Akşam gazetesine getirilmiş, pek bir pohpohlanmaktaydı. İşte o sırada eller üstünde tutulan bu yeni yazarla, Akşam gazetesinin bir diğer yazarı Şebnem İyinam bir röportaj yapmıştı.
(Sonradan Engin Ardıç kendisine bu kadar dostça davranan insanları para için satacak, onlara yalan ve iftiralar atacaktı)

"Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş" misali, o röportajda Engin Ardıç bazı gerçekleri ağzından kaçırdı:
2001 yılı Şeker Bayramı'nda, ayıptır söylemesi Paris'te, beraber son yemeğimizde (Cem Uzan) bana "Yahu ben bu memleketten sıkıldım, Fransa'ya yerleşeceğim, bir şato alacağım, şarapçılık yapacağım" demişti. "Çok iyi fikir, şatonun bahçesinde bir müştemilat, bahçıvan kulübesi gibi bir yer var mı, ben de orada yatar kalkarım" dedim. "Tabii, ne demek? Odan hazır, ne zaman istersen" filan dedi.

Cem Uzan, Türkiye'de medya ve finans sektörlerinde etik dışı bir sürü işe girmiş çıkmış UZAN grubunun ikinci adamıydı. Çevirdiği dolaplar ve yaptığı yolsuzluklar ayyuka çıkmıştı. Sonradan siyasete soyunup kendisini iyice rezil edecek, fakat yaptığı hırsızlık ve yolsuzluklardan hükum giymesi mukadder olunca Fransa'ya kaçıp oradan siyasi sığınma hakkı isteyecekti. Engin Ardıç'ın dostları işte böyle kişilerdi.

Başka medya ve finans patronlarına hakaret ve iftiralar atmaktan çekinmeyen Engin Ardıç, bu Cem Uzan denen adamın yediği herzeler, yaptığı yolsuzluk ve hırsızlıklar hakkında tek kelime yazamamıştı.

Biz konumuza dönelim. Engin Ardıç söz konusu röportajda sözlerine şöyle devam ediyor:
Asıl o tarihte bizim birlikte bir Atatürk filmi projemiz vardı. Yönetmen, yapımcı ciddi ciddi görüşmelere başladık. Düşündüm ben ve yapımcıya kabul ettirdim. Parayı Uzan koyacak, senaryoyu ben yazacaktım. O hayallerle kalktım geldim Türkiye'ye. Aradan yaz geçti, 2002'nin temmuz ayı. Cem Uzan Star TV'de çıktı ekrana ve parti kurduğunu ilan etti. Allah sizi inandırsın "Hayda, nereden çıktı bu, hani biz film yapacaktık" diyerek kalakaldım öylece.

Yaa, işte böyle.. Arşivler adamı böyle yakalayıverir!
"Atatürk filmi olabilemez" diye kıçını yırtan, bu konuda risaleler döktüren Engin Ardıç, aslında bizatihi kendisi bu fikre dört elle sarılmış, fakat finansörü olacak üç kağıtçı işaadamının kendisini yüzüstü bırakması neticesinde ortada kalmıştı.

"Kedi erişemediği ciğere 'mundar'der" diye bir atasözümüz vardır ya, işte Engin Ardıç'ın haset ve hezeyanlarının ardında yatan budur.


facebook'ta paylaş!

Emre Aköz 11 Aralık 2009 tarihli yazısıyla kendini nasıl rezil etti?

Engin Ardıç'ın sefil halleri

Dört paragraflık gerçeğe bile tahammülü yok!

Kıçını yalamaktan bıkmadığın iktidar partisi bu konuda ne yaptı peki?

Al sana cevap, oku da öğren dürzü!

Sen zaten ofsayta düşmüşsün, şaşkaloz!

Ananın vicdanı rahat mıdır acaba?

Denyo Engin gene bunalımlarda...

Emre Aköz = Kifayetsiz Müfteri

Bilmiyorsan, oku da öğren angut!

Emre Aköz'ün paçası sıkmaz ki gerçekleri yazabilsin...

Engin Ardıç başkalarının karısına, kızına yazılmaktan utanmaz mı?

Al vizeni, tak kıçına!

Maykada piçku, yebem ti guzisu!